İdarenin tanımını, yapısını, kuruluşunu, işleyişini, işlemlerini düzenleyen hukuk dalına idare hukuku denir. Burada kast edilen kamu idaresidir. Özel veya tüzel kişiler idare hukukunun alanına girmezler.
Bu hukuk dalında idarenin kuruluşu, önemli bir yer kaplar. Anayasa’da bu durum belirtilmiştir. Buna göre idarenin kuruluş ve görevleri, merkez ile yerinden yönetim esaslarına dayanıyor. İdare Hukuku iki anlamda kullanılır;
Geniş Anlamda İdare Hukuku;
İdarenin kuruluş ve işleyişine uygulanan hukuk kurallarının bütününü oluşturur. Kamu veya özel hukuku olabilir.
Dar Anlamda İdare Hukuku;
İdarenin kuruluş ve işleyişini düzenleyen kamu hukuku kurallarının bütünüdür. Bu kurallar bütünü özel hukuk kurallarını aşmaktadır. Dar anlamda olan hukuk, Kara Avrupa’sı ülkelerinde ve ülkemizde görülür.
Türkiye’de İdare Hukukunun Doğumu ve Gelişimi
1868 yılında Fransa’da uygulanan Conseil d’Etat (Devlet Şurası) baz alınarak bir Şurayı Devlet kuruldu. Bu kuruma; idare ile bireyler arasındaki uyuşmazlıkları çözme yetkisi verildi. İbrahim Hakkı Paşa 1891’de ilk idare hukuku kitabı Hukuk-u İdare ‘yi yazmıştır. İlerleyen yıllarda bu kurumdan vazgeçilmiş olup nihayetinde de 1922 yılında kaldırılmıştır.
Cumhuriyet Döneminde 1924 Teşkilatı Esasiye Kanunu ile Şurayı Devlet tekrar kuruldu. 1961 Anayasasında Danıştay’dan bahsedilmiş olup, 1964’te de Danıştay Kanunu çıkmıştır. 1982 Anayasası’nda da Danıştay’a yer verilmiştir.
İdare Hukukunun Özellikleri
İdare Hukuku;
- Genç bir hukuk dalıdır; Özel hukukun kökeni Roma’ya kadar gitse de, bu hukuk dalı 1800’lerin sonunda Fransa’da ortaya çıkmıştır.
- Tedvin/kodifiye edilmemiş bir hukuk dalıdır; Hukuk içinde bulunan kurallar, bir kanunda açıkça belirtilmemiştir. Dağınık halde bulunurlar.
- Genel anlamda içtihadi bir hukuk dalıdır; Bu hukuku kapsayan kurallar kanun koyucu tarafından konulmamıştır. Hukukun merkezini yargıç yapısı oluşturur. Uygulanan kurallar, idari yargı organlarının uzun bir zaman boyunca somut olaylar sonucunda verdikleri kararlarla oluşmuştur. Kurallar, mahkeme içtihatlarıyla oluşturulmuştur. İçtihadi kararlar alınması, bu hukuk dalına esneklik sağlamasının yanı sıra hukuki belirsizliğe de yol açmaktadır. Ayrıca kurallar dağınık olduğu için öğrenilmesi de zordur.
- Bağımsız(otonom) bir hukuk dalıdır; Özel hukuktan tamamıyla ayrıdır. İdare hukukunun bazı kavram ve ilkeleri özel hukukta bulunmaz.
- Statüsel niteliktedir; Bu hukuk dalında, tarafların serbest iradeleriyle kararlaştırdıkları hukuki ilişkiler yoktur. İdare hukukunda önceden belirlenmiş; Vatandaşlık statüsü, öğrencilik statüsü, memur statüsü gibi genel hukuki durumlar vardır.
- İşlemleri tek taraflıdır; İdare hukukunda işlemler tek taraflı irade beyanı ile oluşur.
İdare Hukukunun Uygulama Alanı
İdarenin yaptığı bütün uygulamalar sadece idare hukuku alanına girmez. Bazı durumlarda özel idare alanını da kapsamaktadır. Örneğin, idare, tüzel kişi özelliğini kullanarak özel kişilerle kira sözleşmesi yapabilir. Burada idari yargı yerine borçlar hukuku devreye girer.
İdarenin yaptığı faaliyetlerin idare hukukuna veya özel hukuka mı dahil olduğunu tespit etmek için iki ölçüt kullanılıyor. Bunlar Kamu gücü ve kamu hizmeti ölçütleridir.
Kamu Gücü Ölçütü
Bu görüşe göre, idarenin kamu gücü kullanarak yaptığı işler idare hukukuna tâbidir. Ortaya çıkan uyuşmazlıklar idarî yargıda bakılır. İdarenin kamu gücü kullanmadan yaptığı işler de özel hukuka tâbidir. Ortaya çıkan uyuşmazlıklar da adlî yargıda bakılır.
Kamu gücü ölçütünde idarenin tasarrufları, “hâkimiyet tasarrufları” ve “temşiyet tasarrufları” şeklinde ikiye ayrılır.
- Hâkimiyet Tasarrufları (Kamu Gücü İşlemleri ); Kamu gücü işlemleri, kamunun gücünü kullanarak yaptığı işlemlerdir. İdare, idare edilenler karşısında üstün ve ayrıcalıklı konumdadır. Emreder, yasak koyar, tek taraflı düzenlemeler yapar. İdarenin tek yanlı olarak yaptığı irade açıklaması, muhatabı üzerinde hukukî sonuç doğurur. Bu da idare hukukuna girer ve anlaşmazlıkların adresi de idari yargıdır. Örnek olarak kamulaştırma çalışmalarında idare, yetkisini kullanarak tarlayı veya evi (bedelini ödeyerek) kamulaştırabilir. Bu idarenin tek taraflı yetkisi altındadır. Kamulaştırma için arazi sahibinin rızasına ihtiyaç yoktur. Ortaya çıkacak uyuşmazlıklar da idari yargının alanına girer.
- Temşiyet Tasarrufları (İşletme İşlemleri); Burada idare bir “malik” veya “işletmeci” sıfatıyla işlemlerde bulunur. Özel kişi gibi hareket eder ve kamu gücünden yararlanmaz. Durum böyle olunca da özel kişilerle yapılan faaliyetler özel hukuk alanına giriyor. İşlemler sonucunda ortaya çıkan uyuşmazlıklara da adli yargı bakıyor.
Bazı şehirlerimizde, idare kamu binası yerine özel veya tüzel kişilerin binalarını kiralayıp, kullanmaktadır. Burada idare tamamen özel bir işletmeci gibi davranır. Kamu gücünü devreye sokmaz. Mal sahibinin rızasıyla oluşturulan kira sözleşmesinin alanı borçlar hukukuna girer.
Kamu Hizmeti Ölçütü;
Bu ölçüte göre, kamu hizmetlerinin kuruluşuna ve işleyişine ilişkin olan her şey bir idarî faaliyet oluşturur. Bu nedenle idare hukukuna girer ve uyuşmazlıklara da idari yargı bakar.
Kamu hizmeti ölçütüne göre idare hukukunda her şeyin temeli ve ölçütü kamu hizmetleridir. İdarî fonksiyonu, işlemleri, sözleşmeleri, idarenin sorumluluğunu, kamu mallarını, bayındırlık işlerini, idarî yargının görev alanı gibi hususlar kamu hizmeti ölçütüyle tanımlanmıştır.
Kamu Gücü Ayrıcalıkları
İdare Hukukunun en önemli ayırıcı özelliği, kamu gücüne dayanmasıdır. Bu bağlamda İdare Hukukunun dayandığı kriter de kamu gücü kriteri olmaktadır. Bu durum, özel hukukta görülmeyen, özel hukuku aşan birtakım yetki ve durumlar olarak tanımlanabilir.
Kamu gücü ayrıcalıkların verilmesinin temel nedeni kamu yararıdır. Kamuya verilen ayrıcalıklar şunlardır;
- Kamunun tek yanlı işlemler yapabilmesi,
- Kamunun re’sen icra yoluna başvurabilmesi,
- Kamunun hukuka uygunluk karinesine sahip olması,
- Kamu malı statüsüne sahip olması,
- Kamu alacaklarının tahsili için başka bir yöntemin kullanılması. (Özel hukuktan bağımsız olarak; 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usûlü Hakkında Kanun uygulanır.)
- Bir borç hakkında özel hukuk cebrî icra yollarının uygulanamaması, bir kişinin mallarının haczedilemezliği ve bir kişinin iflasının istenememesi,
İdari Yargı ve İdari Davalar
Anayasa’nın 125. maddesinin birinci fıkrasında, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtilmiştir. Maddenin son fıkrasında da; İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükmü yer alıyor.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinde idari dava türleri belirtilmiştir. Buna göre; iptal davaları, tam yargı davaları ve idari sözleşmelerden doğan davalar, idari dava türleridir.
İptal Davaları; İdarenin yaptığı işlemlerin; yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biriyle hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle hakları ihlal edilen kişiler tarafından açılan davalardır. (2577 2. Md. 1/a) İdarenin yaptığı bütün eylemlerin yargısal denetime açık olduğunun göstergesi iptal davalarıdır.
İdari yargının varlık nedeni, subjektif hak ihlallerinin giderilmesidir. Aynı zamanda, idari işlemlerin etkin ve yaygın biçimde hukuka uygunluk denetiminin yerine getirilmesidir. İptal davaları, kişilere karşı değil idari kuruma karşı açıldığını unutmayınız.
Tam Yargı Davaları; İdari tasarruftan kaynaklanan kişi haklarının tamamen kaybolan kişilerin açtığı davalardır. Bu tür davalarda en çok görülen tazminat davalarıdır. İdari eylemden kaynaklanan tazminat davaları hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk esaslarına göre inceleniyor.
İdari Sözleşmelerden Doğan Davalar; Kamu hizmetleriyle ilgili yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklar sonucunda açılan davalardır. Burada dikkat etmeniz gereken husus; tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklarda dava açamıyorsunuz.
Bir sözleşmenin idari sözleşme sayılabilmesi için taraflardan birinin kamu kurumu/kuruluşu olması gerekiyor.
Avukat Musa Abbas Kuru
Av. Musa Abbas Kuru, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuştur. Yıldız-Kuru Hukuk Bürosu’nun kurucu ortağıdır.
Profili Görüntüle