İstinaf Kanun Yolu Nedir?


İstinaf, ilk derece mahkemesi ile temyiz yolu arasındaki, 2. Derecedeki bir denetim sistemi ve kanun yoludur. Şöyle diyebiliriz ki 1. Derece mahkemenin kararı sonrasında istinaf yoluna başvurulduğunda, verilen karar istinaf yolu ile denetime sokulacak, daha sonra temyiz yolu açık ise temyize başvurulabilecektir. İstinaf ne demek?

İstinaf Kanun Yolunda Görevli Mahkeme Nedir?

İstinaf denetim sistemini uygulayan mahkemelere BAM (Bölge Adliye Mahkemesi) veya istinaf mahkemesi de denmektedir. Şu anda geçici olarak 9 ilde BAM (Bölge adliye mahkemeleri), istinaf incelemesini yapmaktadır. Mahkeme sayısı ileride artacaktır.
Bu sistem sayesinde adli yargıda 3 dereceli bir sisteme geçilmiştir. Önce ilk derece mahkemesinde karar verilecek daha sonra bölge adliye mahkemesinde istinaf denetimi yapılacak, son olarak ise Yargıtay’da temyiz incelemesi gerçekleştirilecektir. Bu sayede 1.derece mahkemesinin kararı 2 süzgeçten geçeceği için daha adaletli ve daha sağlam bir hukuk sistemi kurulmuş olacaktır.

İstinaf ile Temyiz Arasında Temel Farklılık Nedir?

Temyiz incelemesinde Yargıtay, kararı hukuki olarak denetler yani verilen kararın hukuka uygun mu verildiğini yoksa hukuka uygun olmayan bir biçimde verildiğini denetler. İstinaf kanun yolunda ise kararı hem olay hem de hukuki olarak bir denetime tabi tutar.

İstinaf Mahkemesi Nedir?

Yukarıda istinaf mahkemelerine Bölge Adliye Mahkemesi (BAM) denildiğinden söz etmiştik. İstinaf mahkemesi, 1. Derece hukuk veya ceza mahkemelerinin son kararlarına yapılan itiraz yani istinaf başvurularını denetlemek ve incelemek ile görevli bir üst derece mahkemesidir. Yerel mahkemeler, yani hukuk ve ceza uyuşmazlıkları hakkında karar veren mahkemeler 1. Derece mahkeme kabul edilir. İstinaf yani bölge adliye mahkemeleri 2.derece olarak adlandırılır.

Bu mahkemelerin işleyiş sistemleri ‘’Bölge Adliye mahkemeleri Kuruluş, görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’’ ile düzenlenmiştir. Yukarıda bahsettiğimiz gibi istinaf mahkemeleri hem olay hem de hukuki yönden inceleme ve denetim sağlar. Bu kanun yolu çiçeği burnunda, taze bir denetim yoludur. Bizim yargı sistemimizde istinaf 2 çeşit kanun yolu mevcuttur. Bunlar; ceza istinaf yolu ve hukuk istinaf yoludur.

Bölge Adliye (İstinaf) Mahkemesinin Görevleri Nelerdir?

İstinaf mahkemeleri, bölgelerin durumlarına göre ve iş yoğunluklarına göre kurulur. Ülkemizde İstanbul, Bursa, İzmir, Ankara, Konya, Samsun, Adana, Erzurum, Diyarbakır, Antalya, Gaziantep, Kayseri, Sakarya, Trabzon ve Van’da bölge adliye mahkemeleri kurulmuştur.
İstinaf mahkemeleri, Başkanlık, başkanlar kurulu, daireler, cumhuriyet başsavcılığı, adalet komisyonu ve müdürlüklerden oluşturulmuştur. Her mahkemede 1 başkan bulunur, başkanlık bu başkan ve yazı işleri müdürlüğünden oluşur.

Bütün istinaf mahkemelerinde en az 3 tane hukuk dairesi, en az 2 tane ceza daire bulunmakta olup adalet bakanlığının gerekli gördüğü hallerde bu sayılar artırılabilir. Bahsettiğimiz bu daireler bir başkan ve yeterli sayıda üyeden oluşur.

Bu mahkemelerin işleyişini düzenleyen kanunda bahsedildiği üzere bölge adliye mahkemelerinin görevleri şu şekilde düzenlenmektedir;

  1. İlk derece mahkemelerinin verdiği, kesin olmayan hüküm ve kararlara karşı yapılan başvuruları incelemek ve karara bağlamak,
  2. Yargı çevresi içinde bulunan ilk derece mahkemelerinin arasındaki yetki ve görev uyuşmazlıklarını çözmek
  3. Yargı çevresi içindeki ilk derece mahkemelerinin bir davaya bakmasına fiili veya hukuki engel çıktığı zaman ya da iki mahkemenin yargı sınırlarının belirlenmesinde tereddüt oluştuğu takdirde, o davanın yargı çevresi içerisinde başka bir ilk derece mahkemesine nakline veya yetkili olan mahkemenin tayinine karar vermektir.

İstinaf Başvurusunda Şartlar Nelerdir?

Kanun koyucu İstinaf başvuruları için bazı şartlar getirmiştir. Bu şartlar HMK md 341’de sayılmıştır:

  1. Birinci derece hukuk mahkemelerinin, miktar veya değeri 4.400 TL’yi (2019 yılı için) geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararları kesindir. Lakin manevi tazminat davalarında verilen kararlara karşı, miktar veya değere bakılmaksızın istinaf kanun yoluna başvurulabilir. (HMK Md. 341/2).
  2. Alacak konusunun bir kısmının dava edilmiş olması durumunda 4.400 TL’lik kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir (HMK Md. 341/3).
  3. Alacağın tamamının dava edilmiş olması halinde, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü 4.400 TL’yi geçmeyen taraf, istinaf kanun yoluna başvuramaz (HMK Md. 341/4.
  4. Kural olarak yerel mahkemenin verdiği ara kararlara karşı istinaf yoluna başvuru yapılamaz. Ancak, bu ara kararları da son karar aleyhine istinaf başvurusu yapılması halinde istinaf incelenmesinde hüküm ile denetlenir.
  5. İhtiyati haciz, ihtiyati tedbir birer ara karar olmasına rağmen bu ara kararlara karşı istinaf kanun yoluna başvurulabilinir. (HMK Md. 341/1).

İstinaf Başvurusu Nasıl Yapılır? İstinaf Başvurunda Süreler Nelerdir?

İstinaf yoluna başvuru süresi hükmün öğrenilmesinden ya da hükmün kişiye tebliğ edilmesinden sonra 7 gün olarak belirlenmiştir. Kararın verilmesinden sonra kararı veren mahkemeye bir İstinaf dilekçesi vermek suretiyle veya mahkemeye tutanak tutturularak istinaf başvurusu yapılır. Sanığın görülmekte olan davada hazır bulunduğu ancak avukatın hazır bulunmadığı davalarda bu süre, kararın sanığa açıklanmasından itibaren başlar. Kendisine zorunlu avukat atandığından habersiz sanık hakkında bu süreler, kararın avukata açıklanması ile değil, sanığın öğrenmesi ile başlar. Savcı istinaf başvurusu yapmak için gerekçe göstermek zorundadır. Diğer istinaf başvurusu yapanlar dilekçede gerekçe göstermek zorunda değildir.

Kararı veren ilk derece mahkemesi, istinaf başvurusu yapılması halinde aşağıdaki hususları inceler:

  1. Başvuru süresinde yapılmış mı?
  2. İstinaf başvurusunda bulunanın buna hakkı var mı?
  3. Karar, aleyhine istinaf başvurusu yapılacak kararlardan mı?

İstinaf Dilekçesi Örneği (Hukuk Mahkemeleri)

_____ BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ HUKUK DAİRESİNE

Sunulmak Üzere

_____Hukuk Mahkemesi Sayın Hakimliği’ne

Duruşma İstemlidir

İSTİNAF YOLUNA

BAŞVURAN DAVACI                :_______________

DAVALI                                      :_______________

KONU                              : …………… Asliye Hukuk Mahkemesi ……/….. E. sayılı …. Karar sayılı ….tarihli kararının istinaf ile kaldırılarak davanın esatan  kabulü talebi hakkında.

AÇIKLAMALAR    :

Usule İlişkin Açıklamalar

Easa İlişkin Açıklamalar

Yukarıda yazılan sebeplerden ötürü dosyanın esastan kabulü gerekmektedir.

HUKUKİ SEBEBLER : HMK, MK ve sair mevzuat.

DELİLLER                 :Nüfus kaydı, gerektiğinde tanık beyanı ve her türlü kanuni delil.

SONUÇ VE TALEP   : Yukarıda belirtilen nedenlerle

  1. …………… Asliye Hukuk Mahkemesi ……/….. E. sayılı …. Karar sayılı ….tarihli kararının istinaf incelemesi ile kaldırılmasını ve yeniden yargılama ile talebimiz gibi davanın kabulüne karar verilmesini;
  2.  Yargılama giderleri ve ücreti vekaletin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini saygılarımla arz ve talep ederim.

Davacı

_____________

İstinaf Mahkemesinin Dosya Üzerinden İnceleme Üzerine Verebileceği Kararlar

İstinaf mahkemesi dosya üzerinden inceleme yaptığı zaman şu kararları verebilir.

  1. Esastan Ret: Mahkeme usul ve hukuka aykırılık bulamadıysa, delil ve işlemlerde eksiklik yok ise, ispat kurumu yerinde kullanılmışsa mahkeme bu kararı verebilir.
  2. Düzelterek Esastan Ret: Mahkeme burada kararın değişmesini gerektirmeyecek hatalar mevcut ise bu hataları düzelterek ret kararı verebilir. (Kanun maddesinin yanlış yazımı gibi)
  3. Bozma Kararı: Mahkeme sayılan hukuka aykırılık hallerinde bu kararı verebilir. (CMK md 289)

İstinafa Karşı Direnme Yasağı

İlk derece mahkemeleri, istinaf yani bölge adliye mahkemesinin vermiş olduğu bozma, karar ve hükümlere karşı asla direnemez. Yani istinaf mahkemesinin vermiş olduğu karara kesin bir şekilde biat etmelidir. İstinaf mahkemesinin vermiş olduğu kararları yerine getirmek zorundadır.

İstinafın Yararı Nedir?

İstinaf sayesinde daha güvenli bir yargılama sistemi sahibi olundu. Çünkü ilk derece mahkemenin verdiği karar 1 değil 2 defa denetimden geçebilecek kararın hukuka ve olaya uygunluğu 2 defa denetlenecek bu sayede hata oranı düşük seviyeler düşecektir. İstinaf aşamasında 1. Derece mahkemenin verdiği karar denetlenebileceği gibi İstinaf mahkemesinin gerekli gördüğü hallerde yeniden yargılama yapılması mümkün olacaktır. Pek çok dünya ülkesinde bu 3 dereceli sistem uygulanmaktadır.

İstinaf mahkemelerinin getirmiş olduğu bu 3 dereceli sistem sayesinde, hukuka ve yargıya olan güven artacak insanların hukuk yollarını özenle ve güvenle kullanmalarını sağlayacaktır. İstinaf yolunun bir başka olumlu tarafı da Yargıtay’ın çok olan iş yükünü azaltmaktır. Bu sayede Yargıtay daha rahat ve sakin kararlar verebilecek. Bu sayede Yargıtay’ın verdiği kararların da sağlıklı ve güvenli olmasına sebep olacaktır.

Ancak dosya sayısındaki çokluk ve mahkeme sayısındaki yetersizlik nedeniyle istinafta bulunan dosyaların karara çıkma süreleri aşırı bir şekilde uzamıştır.

İstinaf Mahkemesinin Kararının Temyiz Edilmesi

Bahsettiğimiz 3 dereceli sistemdeki 3. Derece Yargıtay’dır. Yargıtay istinaf mahkemesinin vermiş olduğu kararların incelenmesi üzerine gönderildiği üst mahkemedir. Temyiz süresi, istinaf mahkemesinin kararı açıklamasından ya da tebliğ etmesinden sonra 15 gündür.

Bölge İdare Mahkemesine İstinaf Başvurusu Süresi nedir?

İdare ve vergi mahkemelerinin kararlarına karşı, başka kanunlarda farklı bir kanun yolu olsa dahi, mahkemenin bulunduğu yargı çevresindeki bölge idare mahkemesine, kararın tebliğinden itibaren otuz gün içinde istinaf yoluna başvurulur. Lakin, konusu beş bin Türk lirasını geçmeyen vergi davaları, tam yargı davaları ve idari işlemlere karşı açılan iptal davaları hakkında idare ve vergi mahkemelerince verilen kararlar kesin hüküm teşkil edip, bunlara karşı istinaf yoluna başvurulamaz.

Reddi Miras

Reddi Miras


Reddi Miras müessesesini anlatmadan öcne belirtmek gerekir ki, hukuk ekosistemimizde terekenin (mirasın) yasal ve atanmış mirasçılara bırakılmasında Küllli halefiyet ilkesi geçerli kılınmıştır. Bu ilke doğrultusunda mirasçılık sıfatı, mirasbırakanın ölümü veya ölüm ile eşit tutulabilecek bir olay gerçekleştiğinde ilgili kişilere direk geçer. Mirsaçılar murisin malvarlıklarında hak sahibi olacağı gibi murisin borçlarından da kendi malvarlıklarıyla sorumludurlar. İlgili kişiler mirasçılık sıfatı istemeseler, hatta murisin ölümünden bihaber olsalar dahi mirasçılık sıfatını kazanmakta ve murisin borçlarından sorumlu olmaktadırlar.

Reddi Miras Nedir?

Hukukumuzda yukarıda belirtilen durumun mirasçılar açısından sıkıntı oluşturabileceği düşünülmüş ve yazımızın konusu da olan Reddi Miras – Mirasın Reddi müessesesi oluşturulmuştur. Bu sayede ortaya çıkacak sorunların çözülmesine fırsat sağlanmıştır. Medeni Kanun’umuzun 605 ile 618 maddeleri arasında düzenlenmiştir.

Reddi Miras Süresi

Yasal mirasçılar, mirasçı olduklarını öğrendiklerinden itibaren; atanmış mirasçılar ise murisin atama usulünün kendilerine bildirilmesi ile birlikte, 3 aylık hak düşürücü süre içinde reddi miras için sözlü veya yazılı ret beyanında bulunabilirler.

Reddi Miras Nasıl Yapılır?

  • Ret beyanı mirası bırakan kişinin yerleşim yerin de ki Sulh Hukuk Mahkemesi’ne yapılmalıdır.
  • Ret beyanı kayıtsız şartsız olmalıdır.
  • Eğer süre içinde gerekli ret beyanı yapılmaz ise mirasçı, mirası her şekilde kazanmış olur. Bu yüzden bu süreleri kaçırmamak veya geri dönülemez durumlara karışmamak için dikkatli olmakta fayda vardır.
  • Ülkemizde genelde bu gibi durumlarda yas gibi durumlar uzun süreler yaşandığı için bu süreler kaçırılmakta ve sıkıntılar ortaya çıkmaktadır.

Mirasın Reddinin Sonuçları

Mirası reddetmenin sonucunda , mirasçı sıfatına hak kazanan kişi miras ile ilgili olarak hiçbir hak elde edemeyeceği gibi mirasın borçları ile alakalı da hiçbir sorumluluk yüklenemez. Mirasın reddi ile birlikte kendi sahip olduğu miras payı kendi alt soyuna, eğer altsoyu yoksa diğer mirasçı sıfatına hak kazanan kişilere kalır. Örnek verecek olursak; Mehmet hayatını kaybedince geriye kızı Yasemin ve oğlu Bünyamin kalmış olsun. Yasemin mirası ret eder ve kendi evladı var ise miras payı ona geçecektir.
Eğer kendi evladı yok ise miras payı Bünyamin’e geçecektir. Yasemin de mirasın aktifleri üzerindeki haklarını kaybedecek, aynı şekilde mirasın borçları da kendisine yüklenemeyecektir.

Mirasın Reddi Alacaklıdan Mal Kaçırma

Yalnız reddi miras – mirasın reddi kurumunun, hileye uygun bir yapıya sahip olduğu çok aşikardır. Ölmeden önce tüm mallarını kızına devredip, mirasçı sıfatı ile alakalı olanları zarara uğratmayı düşünebilir. Bu durumu düşünen kanun koyucu madde 618’de bu duruma önlem almıştır. “Ödemeden âciz bir mirasbırakanın mirasını reddeden mirasçılar, onun alacaklılarına karşı, ölümünden önceki beş yıl içinde ondan almış oldukları ve mirasın paylaşılmasında geri vermekle yükümlü olacakları değer ölçüsünde sorumlu olurlar.” Bu madde ile kanun koyucu bu soruna çözüm getirmiştir.

Reddi Miras Ölüm Aylığını Keser Mi?

Mirasın reddi ile alakalı bir sorun da ölüm aylığı ile alakalıdır. Reddi miras yapılmasının ölüm aylığını kesmesi gibi bir durum söz konusu olmamaktadır. Ölüm aylığı miras ile alakalı olmadığı için ölüm aylığınn verilmemesi, eksik verilmesi gibi bir durum bulunmamaktadır. Ölüm aylığı demek ölenin sorumluluğunda ki bakıma muhtaç kişilerin açıkta kalmaması adına devletin o kişilere bağladığı aylıktır. Bu ve buna benzer ödemler de aynı şekilde sonuç oluşturmaktadır.

Kimler Reddi Miras Yapamaz?

Eğer ret süresi içerisinde miras işlemlerine uğraşan, mirası gizleyen, miras üzerinde tasarruf oluşturmaya çalışan ilgili mirasçı adayları reddi miras yapamaz. Sürelerin dolmasına engel olmak için dava açılması, ret etme hakkını ortadan kaldırmaz. Eğer murisin açıkça ödemeden aczi belli ise veya resmi olarak tespit edilmiş ise, miras kendiliğinden ret edilmiş sayılır.
Madde 605-Yasal ve atanmış mirasçılar mirası reddedebilirler. Ölümü tarihinde miras bırakanın ödemeden aczi açıkça belli veya resmen tespit edilmiş ise, miras reddedilmiş sayılır.
Bu sayede ilgili kişilerin korunması amaçlanmış, açıkça batık olan terekelerin aday mirasçıyı zor duruma düşürmesi engellenmeye çalışılmıştır.

Mirasın Reddi İptal Edilebilir Mi?

Mirasın reddinin iptali kural olarak mümkün değildir. Bu sebeple mirasın reddi yapıldıktan sonra tüm hükümlerini devam ettirir.

Reddi Miras Dilekçesi Örneği

SULH HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİ’NE

DAVACI                :_______________

DAVALI                : Hasımsız.

KONU                  : Reddi miras talebidir.

AÇIKLAMALAR    :

  1. Mirasçısı olduğum ….. tarihinde vefat etmiştir.
  2. Murisin ölümünü müteakip süresi içerisinde murisin mirasını şartsız ve kayıtsız şekilde reddetmekteyim.

HUKUKİ SEBEBLER : HMK, MK ve sair mevzuat.

DELİLLER                 :Nüfus kaydı, gerektiğinde tanık beyanı ve her türlü kanuni delil.

SONUÇ VE TALEP   : Yukarıda belirtilen nedenlerle talebimin kabulü ile muris …………. ın mirasını reddettiğimin tesciline karar verilmesini talep ederim.

Davacı

_____________

Mirasın Hükmen Reddi Şartları

Mirasın hükmen reddi şartları şunlardır;

  • Miras bırakanın ölüm anında borçlarını ödemekten aciz olması,
  • Mirasbırakanın aczinin açıkça belli veya resmen tespit edilmiş olması,

Açıklamak gerekirse, bir önceki kanunda terekenin borca batık olduğu ifadesi kullanılırken yeni kanunumuzda ödemekten aciz ifadesi kullanılmıştır. Ödemekten aciz ifadesi ile borca batık olması ifadesi birbirinden farklıdır. Ödemekten aciz ifadesinde kasıt borçların ödenmesine herhangi bir araç olmaması borcun kapatılamaması anlamına gelmektedir.Reddi miras kurumundan farklıdır.

Diğer ifademiz olan borca batıklıkta ise borcun kapatılma ihtimali hep vardır. Bu yüzden bu ifade değişikliği eski ve yeni kanun arasındaki anlam farkını arttırmış daha isabetli bir noktaya parmak basmıştır. Toparlayacak olursak murisin ölümü anında ortada olan borç çok fazla ve kapatılamayacak durumda ise hükmen reddin ilk şartı olan ‘’ödemekten aciz olma’’ ifadesi gerçekleşmiş bulunmaktadır. ayrıca ödemekten aciz olmak yeterli değildir. Bu durumun yani aczin açıkça belli olması veya resmen tespit edilmiş olması gerekmektedir.

Mirasın Hükmen Reddi Dava Dilekçesi Örneği

ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE

DAVACI                :_______________

DAVALI                :_______________

KONU                  : Terekenin borca batık olması sebebiyle hükmen reddedildiğinin ve murisin borçlarından dolayı mirasçı sıfatıyla şahsen sorumlu ve borçlu olunmayacağının tespiti ve tescili istemidir.

AÇIKLAMALAR    : 

  1. Mirasçısı olduğum ….. tarihinde vefat etmiştir.
  2. Murisin vefat tarihinde herhangi bir malı bulunmamaktadır. Ayrıca ….. icra dairesi icra takip dosyaları ile de borçlu durumdadır.
  3. Murisin vefatı ile alacaklılar mirasçı olarak tarafıma takibe geçmişlerdir.
  4. 3 aylık reddi miras süresi tarafımca kaçırılarak zamanında reddi miras davası açılamamıştır.
  5. Malvarlığı tespiti yapılarak ve borç tespitleri yapılarak terekenin batık durumda olduğu tespit edilmesi gerekmektedir.
  6. Mirasın hükmen reddi için bir süre öngörülmemiştir. Murisin ölümü tarihinde ödemeden aczi bellidir

İlgili Müdürlüklere müzekkere yazılarak beyanlarımızın doğruluğu tespit edilebilecektir.

HUKUKİ SEBEBLER : HMK, MK ve sair mevzuat.

SONUÇ VE TALEP   : Yukarıda belirtilen nedenlerle talebimin kabulü ile;

  1. ……. esas nolu takiplerin dava sonuna kadar durdurulması hususunda İHTIYATİ TEDBİR verilmesine,
  2.  Muris …….. in TEREKESİNİN BORCA BATIK OLDUĞUNUN tespitine
  3. …….. açısından MİRASIN HÜKMEN REDDİNE karar verilmesine,
  4. Yargılama giderlerinin davalı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep ederim.

Davacı

_____________

Miras Payları

Miras Payları


Miras payları konusunu belirtmeden önce, miras hukukunda miras mal paylaşımı sırasında iki tür yasal mirası düzenlenmiştir. Bunlar yasal mirasçı ve atanmış mirasçı türleridir.

Yasal mirasçı, kanun hükmü gereği mirasçı olan kişidir. Yasal mirasçı miras bırakanın iradesine bağlı değildir. Miras bırakanın ölümü neticesinde doğrudan oluşan bir miras hukuku statüsüdür. Yasal mirasçılar, miras bırakanın kan hısımlar, evlatlığı ve alt soyu ile sağ olan eşidir.

Atanmış mirasçı, miras bırakanın iradesine dayanan, kendi özgür iradesi ile mirasın belirli bir kısmını veya tamamını bir kişiye bırakmasıyla mirasa hak kazanan kişidir. Miras Payları hesalamak için öncelikle zümre sistemini anlamak gerekmektedir.

Zümre (Derece) Sistemi ile Mal Paylaşımı

Medeni Kanun’da kan hısımlarının yasal mirasçı olmasını zümre (derece) sistemi belirler. 3 dereceli bir sistem mevcuttur. Kan hısımı olarak mirasçı olabilmek için bu üç zümreden birinde yer almak gerekir.
Sistemin özellikleri şunlardır;

  • Eğer önceki zümrede mirasçı var ise sonraki zümrenin mirasçı olmasını engeller. Örnek olarak 1. Zümrede kanuni mirasçılık hakkına sahip bir çocuk var ise 2. Derecede mirasçılık hakkına sahip anne veya baba mirasçı olamaz.
  • Zümre içinde öncelikli sıradaki mirasçı, bir alt sıradaki mirasçının mirasçılığını engeller.
  • Zümre başları hayatta ise alt soyları mirasçı olamaz.

Mal Paylaşımı Nasıl Yapılır ve Miras Payları?

Zümre sistemi gereği mal paylaşımına birinci dereceden başlanır. Eğer ilk derece mirasçı yok ise sıra ile ikinci ve üçüncü derece mirasçılar arasında paylaşım yapılır. Mirası bırakan kişinin eşi her derece ile birlikte belli oranlarda miras hakkına sahiptir. 3 tane zümre kabul edilmiştir.

Birinci Zümre Yasal Mirasçılar ve Miras Payları

Miras bırakanın altsoyudur. Altsoy, miras bırakanın çocukları, torunları ve bu kişilerden doğanları kapsar. Miras bırakanın çocukları zümrenin başı kabul edilir. Çocuklar miras üzerinde eşit şekilde hakka sahiptir. Çocukların muristen önce ölmüş olması ihtimalinde ölen çocuğun miras payı aynı şekilde kendi mirasçılarına geçer. Ancak burada bir istisna mevcuttur. Yasal mirasçılık kan esasına dayandığından ölenin eşi veya evlatlığı mirasçı olamaz.

İkinci Zümre Yasal Mirasçılar ve Miras Payları

Miras bırakanın ana ve babasıdır. Anne ve babanın mirasçı olabilmesi için ilk derece de mirasçı olmaması gerekmektedir. Anne ve baba eşit paylara sahiptir. Eğer anne ve baba muristen önce ölmüş ise bu durumda bunların altsoyları mirasçılık hakkına sahip olacaktır. Yani murisin kardeşleri mirasçı olacaktır. Eğer anne veya babanın mirasçıları yok ise miras diğer tarafa kalacaktır.

Üçüncü Zümre Yasal Mirasçılar ve Miras Payları

Miras bırakanın büyük anne ve büyük babasıdır. Ancak bu kişilerin mirasçı olabilmesi için birinci derece ve ikinci derecede mirasçı olmaması gerekmektedir. Murisin ölümünden önce büyükanne ve büyükbabanın ölmesi durumunda bunların altsoyu olan çocukları( amca, hala, teyze ve dayı) ile onların altsoyları miras hakkına sahip olacaklardır. Ancak murisin eşi sağ ise ve zümre başlarının tümü ölmüş ise(büyükanne ve büyükbaba) , sadece zümrenin başı olan kişilerin çocukları mirasçı olabilirler. Eğer bu kişiler de ölü ise bunların altsoyunun mirasçılığı engellenir, sağ olan eş tek başına mirasçı olur.

Zümre Başı Nedir?

Zümre başı, tereke paylaşımı sırasında her zümredeki ilk miras hakkına sahip kişidir. Eğer zümre başı hayatta ise altsoyu mirasçı olamaz. Birinci zümrenin başı murisin (miras bırakan) çocuklarıdır. İkinci zümrenin başı murisin anne babasıdır. Üçüncü zümrenin başı ise büyükanne ve büyükbabadır.

Evlilik Dışı Çocukların Miras Payları ve Mirasçılığı

Evliliğin dışında doğmuş çocukların baba tarafından mirasçı olabilmeleri için soybağı kurulmuş olması gerekir. Soybağı hakim kararı veya tanıma ile kurulabilir. Soybağı kurulduktan sonra, bu çocuklar baba tarafından evlilik içi doğmuş gibi mirastan pay alırlar.

Evlilik Tazminatı

Evlilik Tazminatı


Evlilik tazminatı, çalışan kadın işçinin evlilik tarihinden 1 yıl içerisinde kendi isteğiyle işten ayrılarak kıdem tazminatına hak kazanmasıdır. Evlilik tazminatı, İş Kanunu’nun 14. Maddesinde belirtilmiştir. Söz konusu maddede evlilik yapan kadınların kıdem hakkının bulunması halinde kendi isteğiyle işten ayrılmalarına rağmen kıdem tazminatına hak kazanacakları belirtilmiştir. Bu hak sadece kadınların kullanabileceği bir fesih türü sonucu ortaya çıkar.

Evlilik Tazminatı Hesaplama

Evlilik tazminatı hesaplama işlemi bir kıdem tazminatı hesaplama işlemidir. Yani kıdem tazminatı için gerekli şartları bulundurmanız halinde tarafınıza evlilik tazminatı olarak kıdem tazminatı ödenecektir.  Kıdem tazminatı şartı ise işçinin iş yerinde en az 1 yıl çalışmasıdır. Kıdem tazminatı hesaplama işlemi çalışılan yıl sayısının brüt ücretinizle çarpılması ile bulunur. Örnek evlilik tazminatı hesaplama olarak brüt maaşınız 5000 TL ve 2.5 yıl işyerinde çalışmış iseniz 5000 x 2,5 = 12.500 TL sizin alacağınız kıdem tazminatını oluşturur.

Evlilik Tazminatında İhbar Alınır Mı?

Evlilik tazminatında işveren ihbar tazminatı ödemek zorunda değildir. Evlilik tazminatı haricinde işyerinizden almanız gereken AGİ, Fazla Mesai vb. alacak haklarınız bulunuyor ise işveren bu tutarları da size ödemek zorundadır.

Evlilik Nedeniyle İşten Ayrılma

Evlilik nedeniyle işten ayrılma sonucunda çalışan sadece kıdem tazminatına hak kazanmaktadır. İhbar tazminatına hak kazanmayacağı gibi, işten ayrılırken de çalışan ihbar süresi boyunca çalışmak zorunda değildir. Evlilik tazminatı için söz konusu 1 yıllık tarih resmi nikahın yapıldığı tarihten itibaren başlamaktadır. Dini nikah veya düğün tarihleri bu tarihin hesaplanmasında bir önem arz etmemektedirler.

Evlilik Nedeniyle İşten Ayrılma Dilekçesi

…… LİMİTED ŞİRKETİ’NE

,01.05.2014 Tarihinden itibaren şirketinizde … pozisyonunda çalışmaktayım. 02.04.2019 tarihinde evlenmiş bulunmaktayım. 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14. Maddesi gereği  evlilik nedeniyle ….  tarihinde iş sözleşmemi sona erdiriyorum. Aile cüzdanımın fotokopisini ekte sunuyorum. Evlilik tazminatı olarak ödemeniz gereken kıdem tazminatımı ve hak etmiş olduğum diğer işçilik alacaklarımı maaş hesabıma ödemenizi talep ederim.

Saygılarımla,

Tarih

T.C. No

İsim Soyisim

İmza

Evlilik Nedeniyle İşten Ayrılma İşsizlik Maaşı

Evlilik nedeniyle işten ayrılan kişiler işsizlik maaşı alamazlar. Bunun sebebi kendi istekleri ile geçerli bir sebeple işten ayrılmalarıdır. İşsizlik ödeneği bu durumu kapsamamaktadır.

Evlilik Tazminatı Yargıtay Kararı

T.C. YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ E. 2012/10999 K. 2014/16076 T. 20.5.2014

1475 Sayılı Kanunun 14. maddesinin 1. fıkrasında, bayan işçinin evlendiği tarihten itibaren bir yıl içinde evlilik sebebiyle kıdem tazminatına hak kazanabilecek şekilde feshedebileceği belirilmiştir. Kadın işçinin evlilik sebebiyle fesih hakkı, evlilik tarihinden başlar. Bu hak, sadece bayan eşe tanınmıştır. Resmi evlilik işleminden bir yıl içinde kullanılmalıdır.

Kadın işçi evlilik öncesinde bu hakkını kullanamaz. Evlilik öncesi işlemlerin işe devamsızlıkta haklı bir mazeret oluşturup oluşturmayacağı her bir durum açısından değerlendirilmelidir. Evlilik Tazminatı.

Kadın işçinin Kanunun tanıdığı fesih hakkını kullanması halinde, kıdem tazminatı talep edebilir. Feshin işverence kabul zorunluluğu yoktur. İşçinin işverene ihbar öneli tanıması da zorunlu değildir.

Kadın işçinin, iş akdi evlilik sebebine dayalı olarak feshine rağmen başka diğer bir işte çalışmaya başlamasının hakkın kötüye kullanımı değerlendirmesi her bir olayda değerlendirilmelidir. Evliliğin kadına yüklediği toplumsal sorumluluğun bir gereği olarak kanunda  fesih hakkı verilmiştir. Çalışma hayatının evlilikle birlikte yürütülemeyeceği fikri, aile beraberliğinin korunması ve kadının aile ile ilgili görevleri, kanun koyucuyu bu doğrultuda bir düzenlemeye sevk etmiştir. Çalışma hak ve hürriyetinin ortadan kaldırılması düşünülemez. Kadın işçinin evlilik nedeniyle  feshinin ardından kısa bir süre sonra yeniden çalışması gerekmiş olabilir. Kadın işçi evlilik nedeniyle  feshinin ardından hemen başka bir işyerinde çalışmaya başlayabilir.  Çünkü bu durum evliliğin kadına yüklediği görevleri kadının yerine getirmesi için olumlu olabilir.

Somut olayda; davacı kadın işçinin … tarihinde evlendiği, …. tarihli istifa dilekçesinde davalı yanında artık çalışmak istemediğini bildirdiği, dava dilekçesinde iş akdini evlenme gerekçesi ile feshettiğini bildirdiği, iş akdinin kanunda öngörülen 1 yıllık süre içerisinde feshedildiği anlaşılmakla davacı işçinin kıdem tazminatı talebi yönünden kabulüne karar verilmesi gerekirken reddi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

İstifa Eden İşçi Kıdem Tazminatı Alabilir Mi?

İstifa Eden İşçi Kıdem Tazminatı Alabilir Mi?


İstifa eden işçi kıdem tazminatı alabilir mi? Yargıtay kararı ile bu tartışmanın cevabı belli durumlar ve koşullarda işçi lehine yorumlanmıştır. Yani aşağıda belirteceğimiz durum hal ve koşullarda istifa eden işçi kıdem tazminatı alabilir.

Kendi İsteğiyle İşten Ayrılan Tazminat Alabilir Mi?

Öncelikle belirtmek gerekir ki işten ayrılan kişilerin tazminat hakları birçok farklı kalemden olabilmektedir. Ancak bu yazımızda işçinin istifa ile kıdem tazminatı, yani haklı fesih nedeniyle kıdem tazminatı hakkı üzerinde duracağız. Ayrıca 2019 yılında ve diğer yıllarda hak ettiğiniz kıdem tazminatını sitemizde bulunan Tazminat Hesaplama sayfasındaki Kıdem Tazminatı Hesaplama aracından kolaylıkla yapabilirsiniz.

Kıdem tazminatı ile ilgili ayrıntılı bilgilere Kıdem Tazminatı Nedir? Yazımızda yer verdiğimiz için işin ayrıntısına girmeden kıdem tazminatı konusu belirtelim. Kıdem tazminatı işçinin en az bir senelik çalışması sonucunda aldığı her yıl için 1 aylık giydirilmiş brüt ücret tutarıdır. İşverenlerin ve muhasebecilerin neredeyse hepsi istifa etmek isteyen, kendi isteğiyle işten ayrılmak isteyen çalışanlara ve işçilere kendin çıkarsan tazminat alamazsın gibi bir mantık çerçevesinde konuşmaktalardır. Bu sebeple de işten ayrılmak isteyen işçiler kendi istegimle işten ayrılırsam tazminat alabilir miyim? ve işten kendim çıkarsam tazminat alabilir miyim?sorularını akıllarına getirmektedirler. Ancak kendi ayrılan işçi tazminat alamaz kuralı Türkiye’de çalışan işletme ve şirketlerin büyük bir çoğunluğu için geçerli değildir. Bunun geçerli olmamasının sebebi ise işverenlerin birçoğunun yasaya ve usule aykırı işlem yapmasından kaynaklanmaktadır. Yani işçiye kanun tarafından verilen hakları tam olarak iletmeyen işveren için istifa eden işçi kıdem tazminatı kazanamaz ilkesi geçerli olmamaktadır.

İstifa eden kişinin tazminat alamamasındaki maksat, işverenin tüm yükümlülüklerine yasaya ve hukuka uygun gerçekleştirip, çalışanın ise herhangi bir geçerli sebebi olmadan işten ayrıldığı, istifa ettiği durumlar için geçerlidir.

İşçinin Haklı Nedenle Feshi

İşçinin işten kendi ayrılmasıyla kıdem tazminatı kazanmak için işten haklı nedenle fesih işlemi yapması gerekmektedir. Yani aşağıdaki şartlarda istifa, haklı fesih olarak kabul edilmektedir. İşçinin belli şartlarda haklı sebeple derhal fesih imkanı bulunmaktadır. Bu şekilde fesih yapılması durumunda işverene ihbar süresi boyunca çalışılmaya gerek yoktur. İşveren bu durumdan kaynaklı çalışandan bir tazminat talep edemez.

İşçinin Haklı Fesih Nedenleri

Kanunda belirtilen haklı nedenleri Kıdem Tazminatı Nedir? Yazımızda belirtmiştir. Burada Yargıtay kararı ışığında uygulamada ortaya çıkmış ve işçilerin ve çalışanların büyük çoğunluğunun içinde bulunduğu nedenlerden bahsedeceğiz. Bunlar;

  • Fazla Mesai Ücretlerinin Ödenmemesi;
  • Zorla Fazla Mesai Yaptırılması;
  • Fazla Mesai Ücretlerinin Ödenmemesi;
  • Elden Maaş Ödenmesi;
  • Sigorta Primlerinin Eksik Yatırılması;

Fazla Mesai Ücretlerinin Ödenmemesi Sebebiyle Haklı Fesih

Bilindiği üzere yasal haftalık çalışma saati 45 saattir. Bunun üzerine çıkan bir çalışma söz konusu ise işveren fazla mesai ücreti ödemek veya 1.5 katı süre dinlenme iznini işçiye vermek zorundadır. Bunun yapılmaması durumunda istifa eden işçi kıdem tazminatı alabilir.

Zorla Fazla Mesai Yaptırılması Sebebiyle Haklı Fesih

İşveren çalışanlarına fazla mesai yaptırmak istiyorsa, yani 45 saati üstü çalışmalarda işçilerin rızasını almak zorundadır. Ancak işveren bunu bir normal duruma çevirmiş ve ya fazla mesaiye kalınmasını zorunluluk haline getirmişse, ve kalınmaması durumunda ücretini ödese dahi işçiyi kovma ile tehdit ediyorsa işçinin kıdem tazminatına hak kazanarak istifa, yani haklı fesih imkanı bulunmaktadır.

Elden Maaş Ödenmesi Nedeniyle Haklı Fesih

İşyerinde 5 ve üzeri işçi çalışan işçilerin maaşlarının bankadan ödenme zorunluluğu bulunmaktadır. Bu durumun ihlali asgari ücretin bankaya kalan kısmının elden verilmesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun yegane sebebi ise aşağıda da belirteceğimiz üzere SGK primlerinin eksik yatırılmasıdır. Bir kısım maaşın veya tüm maaşın elden alınması haklı fesih sebebidir. Bu sebeple işten ayrılan işçi kendi isteğiyle de ayrılsa kıdem tazminatına hak kazanır.

Sigorta Primlerinin Eksik Yatırılması Sebebiyle Haklı Fesih

Türkiye’deki işyerlerinde neredeyse en sık ve en çok karşılaşılan durum çalışanların sigortalarının eksik prim üzerinden , genellikle asgari ücret üzerinden yatırılmasıdır. Primlerin eksik yatırılması ve işçi üzerinden kar elde etmeyi amaçlayan bu durum emeklilik döneminde işçinin düşük emekli maaşı alması sonucunu doğurmaktadır. Sigorta primleri aldığı maaştan daha düşük yatan kişiler kıdem tazminatına hak kazanarak işten istifa ederek haklı sebeple ayrılabilirler.

Yıllık İzinlerinin Kullandırılmaması Sebebiyle Haklı Fesih

Her işçi bir yıllık çalışması sonucunda durumuna göre yıllık ücretli izin hakkı elde eder. Bu izinler işveren tarafından işçinin talebi ile kullandırılmak zorundadır. İşçinin talep ettiği halde kullandırılmadığını ispat ettiği halde işçinin haklı fesih imkanı bulunmaktadır.

Haklı Fesih Nasıl Yapılmalıdır?

İstifa Eden İşçi Kıdem Tazminatı Alabilir Mi? konusunun önemli kısmı bu haklı feshin nasıl yapılacağıdır. İşçinin yukarıda belirtilen sebepleri bulunması durumunda ispat açısından kolaylık olması sebebiyle Noter’den Haklı Fesih İhtarnamesini işverene göndermesi gerekmektedir. Bu ihtarnameyi gönderdiği gün işten ayrılmış sayılır ve işyerinde ihbar süresince çalışmasına gerek bulunmamaktadır.
Yukarıda belirtilenler haricinde kanunda belirtilen bir çok haklı fesih sebebi daha bulunmaktadır. Bu konular diğer yazılarımızda belirtilmiştir.

Tazminat Nasıl Alınır?

Gönderdiğiniz ihtarname sonucunda işveren tarafınıza derhal ödeme yapmak zorundadır. Alacaklarınız sizin işten çıkış gününüzde ödenmesi gereken hale yani muaccel hale gelmiştir. İşverenin tazminatı ödememesi halinde ise öncelikle Zorunlu Arabuluculuk yoluna başvurulması gerekmektedir. Arabuluculuk toplantısında anlaşmaya varılmaması halinde ise bu anlaşmama tutanağı ile birlikte İş Mahkemesinde İşçi Alacakları Davası açılması gerekmektedir.

Hak kaybına uğramamanız ve hakkınız olan tüm alacakların sağlıklı bir şekilde korunması ve tahsili için İş Avukatı ile işlemlerinizi yürütmeniz sizin açınızdan daha faydalı bir sonuç doğuracaktır.

Kambiyo Senetlerinde Borca İtiraz Dilekçesi Örneği

Kambiyo Senetlerinde Borca İtiraz Dilekçesi Örneği


Kambiyo Senetlerinde Borca İtiraz Dilekçesi Örneği aşağıda bulunmaktadır. Söz konusu itiraz dilekçesini ödeme emrinin tarafınıza tebliğinden itibaren 5 gün içerisinde icra hukuk mahkemesine sunmanız ve şikayet davası açmanız gerekmektedir. Şikayet ile itiraz etmediğiniz takdirde ve 10 gün içerisinde borcun ödenmediği takdirde takip kesinleşecek ve malvarlığınıza alacaklının haciz koyma hakkı doğacaktır. İş bu sebeple taraflara gönderilen icra ödeme emirleri dikkate alınmalıdır. Aşağıda belirtilen hallerin olması durumunda 5 gün içerisinde itiraz edilmelidir.

Kambiyo Senetlerinde Borca İtiraz Dilekçesi Örneği

_________________ İCRA HUKUK MAHKEMESİNE

İCRA DOSYA NO         : __________ E.

BORCA,İMZAYA VE YETKİYE

İTİRAZ EDEN DAVACI : ____________________(TC NO: _______________)

ADRESİ                        :___________________________________________

DAVALI ALACAKLI       :___________________________________________

ADRESİ                        :___________________________________________

KONU                           : Kambiyo takibine, borca ve yetkiye itirazlarımız hk.

TEBLİĞ TARİHİ           :_________________

AÇIKLAMALAR            :
Esas numarası yukarıda verilen dosyada tarafıma kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip yapılmış ve ödeme emri gönderilmiştir. İtirazlarımı Yasal süresi içinde sunmaktayım.

Alacaklı olduğunu iddia eden tarafa herhangi bir borcum bulunmamaktadır. Söz konusu dosyadaki senet üzerindeki imza tarafıma ait değildir. Bu sebeple icra takibine itiraz dilekçesi tarafımca hazırlanmıştır.

Ayrıca senedin asli unsurlarından bir tanesi tanzim tarihidir. Takibe dayalı senette tanzim tarihi bulunmamaktadır. Bu sebeple kambiyo vasfını taşımamaktadır.  İcra takibi itiraz dilekçesi içerisinde bahsetmem gereken diğer bir husus ise yetkiye aittir.

Söz konusu senette belirtilen adres Adana ili olmasına rağmen takip İstanbul Adalet Sarayı’nda açılmıştır. yetkili icra dairesi Adana icra daireleridir.

Talep ve Sonuç : Açıklanan nedenlerle; icra dosyası itiraz dilekçesi içeriğinde belirtilen sebeplerle öncelikle;

  • takibin durdurulmasına,
  • kombiyo senedine dayanmayan ödeme emrinin ve takibin iptaline,
  • yetki itirazının kabulüne
  • haksiz takip nedeniyle alacaklı aleyhine %20 tazminat ödemesine karar verilmesini

saygılarımla arz ve talep ederim.

İTİRAZ EDEN
______________

Ek :Kimlik Fotokopisi

Kambiyo Senetlerine Mahsus Haciz Yolu ile Takip Nedir?

Kambiyo senedi; poliçe, bono (emre muharrer senet) ve çektir. Elinde kambiyo senedi bulunan alacaklının, icra takip işlemini başlatırken kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip başlatması ilamsız takibe nazaran daha çok yararlıdır. Bunun sebebikambiyo senetlerine özgü takip içersinde icranın durdurulması ve itirazı işlemleri ilamsız takibe nazaran çok daha zordur.

Kambiyo Senetlerinde Borca İtiraz

Kambiyo senedine itiraz edebilmek için şu şartlardan en az biri olması gerekmektedir;

  1. İmzaya İtiraz
  2. Borca İtiraz
  3. Yetkiye İtiraz

Söz konusu itiraz sebepleri bulunuyorsa icra itiraz dilekçesi İcra Hukuk Mahkeme’sine sunulmaktadır. Bu itiraz Şikayet türünde bir itirazdır. Bu şikayetin icra hukuk mahkemesi yerine icra dairesine yapılması durumunda söz konusu itiraz kabul edilmeyecek dosya kesinleşecektir. Bu hallerde ek bir itiraz süresi verilmemektedir.

Kambiyo Senetlerinde Yetki

Kambiyo senetlerinde borca itiraz dilekçesi sunulması gereken yetkili mahkeme icra takibinin yapıldığı icra dairesinin tabi bulunduğu icra mahkemesidir. Borçlu, yetki itirazında yetkili icra dairesinin hangisi olduğunu bildirmelidir. Bildirmediği halde yetki itirazı yapılmamış sayılacaktır. Borca itiraz dilekçesi içeriğinde gerekli itirazları belirtmek zorundadır. Görüleceği üzere kambiyo senedine itiraz aslında bir borca itiraz davası gibidir. Yetkili Mahkeme tarafından incelenmektedir.
çocuğun velayeti

Çocuğun Velayeti


Boşanma sonucunda bu durumdan en büyük etkilenenlerden biri de ne yazık ki çocuklardır. Boşanma davasında çocuğun velayeti ve velayetin kimde kalacağı hususu ise taraflar arasında en büyük çekişme konusunu oluşturmaktadır.

Velayet Nedir?

Mahkeme tarafından çocuğun bakım, gözetimi yani çocuğun velayeti bir tarafa verilse de kendisine çocuğun velayet verilmeyen tarafa da çocuk ile şahsi ilişki kurulması yönünde hüküm verilir. Çocuğun velayeti kararının verilmesinde mahkemenin dikkat ettiği husus çocuğun üstün yararıdır. Yani çocuğun menfaati, yararı hangi tarafta kalmayı gerektiriyor çocuk için hangisi daha iyi olacaksa mahkemenin de velayeti takdir ederken tesis ettiği hüküm o yöndedir. Çocuğun üstün yararı derken anlaşılması gereken çocuğun bakım ve gözetiminin en uygun tesis edileceği, sürdürüleceği, çocuğun kişisel gelişiminin, psikolojisinin ruhsal ve bedensel bütünlüğü için en elverişli olacak ortamda büyümesi amaçlanmaktadır. Bu noktada anne ya da baba fark etmeksizin çocuğun üstün yararı kimin yanında kalmasını gerektiriyorsa mahkeme çocuğun velayetini o tarafa verecektir. Ayrıca ayrık durumlar saklı kalmak kaydıyla kardeşlerin birbirlerinden ayrılmamasına da dikkat edilmektedir.

Boşanma davası görülürken, velayet hususunda mahkeme çocukların da görüşlerini dikkate almaktadır. Yani idrak gücü olan çocuklar -öğreti ve uygulamada 8 yaş ve üzeri çocukların idrak gücü var kabul edilmekte– mahkeme tarafından muhakkak dinlenmektedir. Çocuğa mevcut durum bildirilerek kendi arzusu ile nerede yaşamak istediği sorulur. Çocuğun cevabı ile birlikte daha bir çok husus da birlikte değerlendirilmektedir. Psikolog, pedagog, sosyal uzmanlardan çocuğun durumuna, yaşam koşullarına ilişkin bir rapor aldırılır. Çocuğun menfaati hangi tarafta kalmayı gerektirdiği mahkemece saptanmaya çalışılır. Ayrıca hakim yalnıza bu ve dosyaya sunulan deliller değil gerekli gördüğü takdirde kendiliğinden araştırma da yaparak çocuğun üstün menfaatinin neyi gerektirdiği hususunu saptamaya çalışır.

Velayetin Değiştirilmesi ve Velayet Davası

Boşanma davası sonucunda velayeti kendisine verilmeyen tarafın değişen koşullar sebebi ile mahkemeye başvurarak velayetin değiştirilmesini talep etme hakkı her zaman mevcuttur. Değişen koşullar ise; velayeti elinde bulunduran tarafın çocuğun gelişimini engelleyecek veya olumsuz etkileyecek koşullara sahip bulunduğunu ispat etmelidir.

Velayetin Değiştirilmesinin Sebepleri Nelerdir?

Kanunda Hakimin re’sen veya taraflardan birinin talebi ile gerekli önlemlerin alınması gereken durumlar olarak şunlar belirtilmiştir;

  • Anne veya babanın başka biriyle evlenmesi,
  • Anne veya babanın başka bir yere gitmesi,
  • Anne veya babanın ölmesi,

Kanunda belirtilen yukarıdaki durumlar veya başkaca durumlarda velayetin değiştirilmesi davasında velayetin değişmesi için istenebilecektir. Hakim çocuğun üstün yararı prensibi doğrultusunda uzman görüşlere (psikolog, pedagog, sosyal uzman) başvurarak gerekli raporların alınmasını sağlar, idrak çağındaki çocuğu dinler, yaşam alanları incelenir. Bu doğrultuda çocuğun menfaati neyi gerektiriyorsa onu takdir eder.

Velayetin Kaldırılması Sonuçları

Velayetin kaldırılması sonucunda velayeti kaldırılan tarafın çocuk üzerindeki velayet hakkı sona erse de çocuğun bakım ve eğitim giderlerini giderme yükümlülüğü devam etmektedir. Bu sebeple velayeti kaldırılan taraf çocuk için iştirak nafakası ödeme yükümlülüğüne girecektir.

Eğer velayet hem anne hem de baba için olmak üzre iki taraftan da kaldırılırsa çocuk için bir vasi atanır. Eğer ki velayetin kaldırılma sebebi ortadan kalkarsa, talep halinde veya hakim resen velayeti kaldırılan tarafa velayeti gerir.

Çocuğun Velayeti Görevli ve Yetkili Mahkeme

Velayetin Değiştirilmesi davasında görevli mahkeme Aile Mahkemesi’dir. Aile Mahkemesi olmayan yerlerde görevli mahkeme Aile Mahkemesi sıfatıyla Asliye Hukuk Mahkemesi’dir. Velayetin değiştirilmesi davalarında yetkili mahkeme ise; genel yetki prensibince davalının yerleşim yeri mahkemesi olarak belirlenmiştir.

is-davasi-islah-dilekcesi-ornegi

İş Davası Islah Dilekçesi Örneği


İş Davası Islah Dilekçesi Örneği aşağıda bulunmaktadır. Söz konusu ıslah dilekçesini tarafınıza bilirkişi raporundan sonra ıslah için süre verilmiş ise verilen sürede mahkemeye sunmanız gerekmektedir. Islah etmediğiniz takdirde dava dava dilekçesindeki belirsiz olarak açılan ilk miktarlardan karara çıkacaktır.

Islah Dilekçesi Nedir?

Islah dilekçesi en geniş anlamıyla davanın türünün, taleplerin, veya dava miktarının değiştirilmesi için verilmesi gereken dilekçedir. Islah kurumu ile iş davalarında belirsiz olan ve eksik olarak belirtilen miktarlar, rakamların netleşmesi sonucu davada karar verilebilir ve talep edilebilir hale gelmektedir.

Islah Harcı Hesaplama

Islah dilekçesinin geçerli olabilmesi için dosyaya ıslah harcı yatırmak gerekmektedir. Her ne kadar kanunda Islah Harcı adı altında bir harç türü olmasa da Nispi Karar ve İlam Harcı olan ıslahla arttırılan değerin binde 68,31’inin 1/4 ü nispi harç olarak dosyaya yatırılmalıdır.

Harcın yatırılmaması veya eksik yatırılması halinde mahkemece harcın tamamlanması için ıslah eden tarafa süre verilecektir. Verilen sürenin sonunda ıslah harcının yatırılmaması halinde ıslah yapılmamış sayılacaktır.

Söz konusu ıslah dilekçesi harcın yatırılması akabinde diğer tarafa tebliğ edilecek ve itiraz süresinin geçmesi sonrasında dosya karar verilebilir bir hale gelecektir.

İş Davası Islah Dilekçesi Örneği

_________________ İş Mahkemesi Sayın Hakimliğine

Dosya No                      : __________ E.

Davacı                          : ____________________(TC NO: ________________)

ADRESİ                        : ___________________________________________

DAVALI                         : ___________________________________________

VEKİLİ                          : ___________________________________________

ADRESİ                        : ___________________________________________

KONU                           : Islah İstemi.

ISLAH EDİLEN MİKTAR : NET _____ TL (NET _____ TL arttırılmıştır.)

AÇIKLAMALAR            :

Açmış olduğum davamda;

  • kıdem tazminatı,
  • ihbar tazminatı,
  • fazla mesai ücret alacağı,
  • ulusal genel bayram tatil ücreti,
  • hafta tatil ücreti,
  • yıllık izin ücreti,
  • AGİ (Asgari Geçim İndirimi) alacağı ve
  • ücret alacağı

talep etmiş bulunmaktayım. Bu dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklarımı saklı tutarak belirsiz alacak davası açmış idim.

01.01.2019 tarihli Bilirkişi Raporunda belirsiz olan alacaklarım belirli bir hale gelmiş ve talep edebileceğim rakamlar belirtilmiştir. Ancak fazla mesai, hafta tatil ve UGBT alacağımız için ıslah tarihimizden geriye 5 yıllık dönemden önceki miktarlar zamanaşımına uğramış bulunmaktadır. Zamanaşımına uğrayan miktarların hesaplanması için Bilirkişi Raporuna ek bir rapor alınması yargılamayı uzatacağından dolayı, zamanaşımına uğrayan miktarlar Bilirkişi Raporunda açıkça belirtilen miktarlar ve tarihler esas alınarak tarafımca hesaplanmıştır.

İş bu ıslah dilekçesi ile yapacağım artışları zamanaşımına uğrayan alacaklarım için ıslah tarihim olan 16.03.2019 tarihinden zamanaşımı tarihi olan 5 sene geriye giderek 16.03.2014 tarihinden sonra doğmuş alacaklarımız için bilirkişi raporundan tarafımca hesaplama yapılarak yapmaktayım.

Bilirkişi raporunda verilen rakamların 16.03.2014 tarihinden sonra tarafımca hesaplama doğrultusunda vermiş olduğum ıslah dilekçemle dava konusu;

  1. kıdem tazminatını NET _____ TL arttırarak,
  2. ihbar tazminatı NET _____ TL arttırarak,
  3. fazla mesai ücretini NET _____ TL arttırarak,
  4. ulusal genel bayram tatil ücretini NET _____ TL arttırarak,
  5. hafta tatil ücretini NET _____ TL arttırarak,
  6. yıllık izin ücretini NET _____ TL arttırarak,
  7. AGİ (Asgari Geçim İndirimi) alacağını ücretini NET _____ TL arttırarak,
  8. ücret alacağını NET _____ TL arttırarak
  9. toplam dava değerini NET _____ TL yapmaktayım.

HUKUKİ NEDENLER : 1086 S. K. m. 83 ve ilgili mevzuat.

HUKUKİ DELİLLER : Tüm deliller.

SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda açıkladığım nedenlerle, dava dilekçemin arz edilen biçimde ıslahı ile iş akdinin feshedildiği tarihten İtibaren mevduata uygulanan en yüksek faiz ile birlikte davalıdan alınıp müvekkile ödenmesini, yargılama giderlerinin de davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini saygılarımla arz ve talep ederim.

16.03.2019

Davacı
______________

Boşanma Davasında Özel Boşanma Sebepleri

Boşanma Davasında Özel Boşanma Sebepleri


Çekişmeli boşanma davasında özel boşanma sebepleri ve genel boşanma nedeni mevcuttur. Bu yazımızda özel boşanma nedenlerini ayrıntıları ile birlikte açıklayacağız.

Özel Boşanma Sebepleri

Çekişmeli boşanma davasında boşanma nedenleri olarak genel boşana sebebi ve özel boşanma sebepleri mevcuttur. Bu yazımızda özel boşanma nedenlerini olan;

  1. Zina,
  2. Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış,
  3. Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme,
  4. Terk,
  5. Akıl hastalığı sebeplerini ayrıntıları ile birlikte Yargıtay kararları ışığında açıklayacağız.

Aldatma / Zina Nedeniyle Boşanma Davası

Evliliğin getirdiği yükümlülüklerden biri de eşlerin birbirlerine karşı sadakat bağı ile bağlı olmasıdır. Eşler evlilik birliği içinde birbirlerine sadık olmalıdırlar. Bunun ihlali aldatma / zinaya girmektedir. Bu durumda aldatılan eşin diğer eşe karşı zina nedenine dayanarak boşanma davası açma hakkı vardır. Ancak dava açma hakkı olan eşin bunu öğrenmesinden itibaren 6 ay ve her halükarda zina fiilinin üzerinden 5 yıl geçmesi halinde aldatılan eşin zina nedenine dayanarak boşanma davası açma hakkı ortadan kalkacaktır. Kanunda belirtilen bu süreler hak düşürücü süredir. Yani bu sürelerin geçmesi durumunda zina nedenine dayanılarak açılan boşanma davasını hakim reddetmek zorundadır. Ayrıca aldatılan eş, diğer tarafı affederse bu durumda da dava açma hakkını yitirecektir. Yani zinayı affeden tarafın buna dayanarak boşanma davası açma hakkı olmayacaktır. Affın ne şekilde gerçekleştirileceği ile ilgili özel bir yöntem belirtilmemiştir. Yani af yazılı, sözlü, açık, örtülü olabilir.

Özel boşanma sebepleri içerisindeki Zina nedeninin varlığının ispatlanması ancak buna dayanılarak boşanmaya hükmedilememesi gibi bazı durumlarda genel nedene dayanılarak boşanma davası da açılmışsa bu takdirde hakim boşanmaya hükmedebilir.

Örnek Yargıtay Kararı

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2018/6226 E.  ,  2019/2588 K. 12.03.2019 T.

Tüm dosya kapsamı ve toplanan delilerden; davacı-karşı davalı kadının tanık beyanları ile hatta bir kısım davalı-karşı davacı erkeğin kendi tanık beyanlarından da görüldüğü üzere, davalı-karşı davacı erkeğin başka bir kadınla beraber olduğunu kabul ettiği anlaşılmıştır.

Ayrıca başka bir kadınla farklı zamanlarda el ele dolaşırken, başka bir zamanda otelde, ayrıca muhtelif zamanlarda öpüşürken görüldüğü, kendi tanığına zaman zaman ilişki yaşadığı kadının evinde kaldığını beyan ettiği, otomobilinin dahi gayrı resmi birliktelik yaşadığı kadının otoparkından çıktığı, davacı-karşı davalı kadın tanıklarınca da erkeğin bu kadınla beraber yaşadığının bilindiği, tüm bu anlatılanlarla birlikte davacı-karşı davalı kadın tarafından dosyaya sunulan fotoğraflar, otel rezervasyon kayıtları ile mail yazışmaları da dikkate alındığında davalı-karşı davacı erkeğin zina eylemini gerçekleştirdiğinin sabit olduğu ve böylelikle davacı-karşı davalı kadının zinaya dayalı boşanma davasınıda (TMK m. 161) ispatladığı anlaşılmaktadır.

O halde davacı-karşı davalı kadının zinaya dayalı (TMK m. 161) boşanma davasının kabul edilmesi gerekirken, yetersiz gerekçe ile reddine karar verilmesi usule ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ:Temyiz olunan hükmün yukarıda (2.a), (2.b) ve (2.c) bentlerinde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA,  oybirliğiyle karar verildi.

Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış Nedeniyle Boşanma Davası

Özel boşanma sebepleri içerisindeki bu neden ile boşanma davasında taraflardan birinin diğerine karşı gerçekleştirebileceği üç hareket tipine yer verilmiştir. Bu üç fiilden birini eşine gerçekleştiren tarafa karşı diğer eşin boşanma davası açma hakkı bulunmaktadır.

  1. Hayata Kast : Hayata kast ile anlaşılması gereken aslında bellidir. Eşlerden birinin diğerinin yaşamını sonlandırmak arzusu ve iradesi ile hareket etmesi evlilik kurumu ile bağdaşmaz ve pek tabii bu hareketin sonucunda buna maruz kalan tarafın boşanma hakkı bulunmaktadır. Bu harekete maruz kalan eşin hak düşürücü sürede davasını açması gerekmektedir. Süreler bu fiilin öğrenilmesinden itibaren 6 ay ve her halükarda 5 yıl geçmesi ile dolacaktır. Süreleri geçiren eşin bu nedenle boşanma davası açması durumunda davası reddedilecektir. Bu tür davranışa maruz kalan eşin diğer tarafı affetmesi durumunda dava açma hakkı olmayacaktır.
  2. Pek Kötü Davranış : Pek kötü davranış eşe karşı gerçekleştirilen ve insan olmak ile bağdaşmayan her türlü hareket ile özetlenebilecek olsa da şöyle ifade edilebilir. Eşin acı çekmesine neden olan, fiziki veya ruhsal bütünlüğünü bozan, zarar veren her türlü davranıştır. Evlilik birliği ile bu tür hareketlerin bağdaşmayacağına ve kimsenin kimseye bu tür hareketlerde bulunmaya hakkı olmayacağını düşünen kanun koyucu bu tür muamelelere maruz kalan eşe hak düşürücü süreler içerisinde boşanma davası açma hakkı tanımıştır. Süreler yine 6 ay ve her halükarda 5 yıldır. Bu sürelerin geçirilmesi durumunda eşin bu neden dayanarak boşanma davası açma imkanı kalmayacaktır. Bu tür davranışları affeden tarafın dava açma hakkı olmayacağı belirtilmelidir.
  3. Onur Kırıcı Davranış : Onur kırıcı davranış ile ne anlaşılması gerektiği muğlak gibi dursa da öğreti ve Yargıtay kararları ile neyi ifade ettiğine ilişkin bazı belirlemeler yapılmaktadır. Eşin diğer eş tarafından diğer insanlar içinde azarlanması, aşağılanması, küçük düşürülmesi, hakarete uğraması, küfür edilmesi gibi örnekler verilebilir. Hiç şüphesiz bu tür davranışların hem eşlerin birbirine karşı yapmaması gerektiği hem de bireylerin kişiliğine karşı ağır bir saldırı olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Bu tür bir davranışa maruz kalan eşin de yine dava hakkını kullanabilmesi için 6 ay ve 5 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açmalıdır. Ayrıca affeden tarafında dava açma hakkı olmayacağı da yine belirtilmelidir.

Emsal Yargıtay Kararı

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2016/13788 E. , 2018/4030 K. 20.03.2018

Davacı kadın tarafından açılan boşanma davası, münhasıran Türk Medeni Kanunu’nun 162. maddesinde düzenlenen hayata kast ve pek kötü davranış sebebi ile ve Türk Medeni Kanunu’nun 166/son maddesine dayalı olarak açılmıştır. Davacı kadının ayrıca Türk Medeni Kanunu’nun 166/1-2. maddesi uyarınca, evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayalı bir davası bulunmamaktadır. Böyle durumda mahkemece genel boşanma nedenine (TMK m. 166/1-2) dayalı olarak boşanmaya karar verilemez. Zira hakim tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır (HMK m. 26/l).

Ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Yapılan yargılama ve toplanan delilllerden, davalı erkeğin eşine sürekli fiziksel şiddet uyguladığı, en son olayda da davacı kadını bıçak doğrultarakSeni keserim” diye tehdit ettiği ve üzerine yürüyerek yumrukları ile darp ettiği anlaşılmaktadır. Bu durumda, Türk Medeni Kanunu’nun 162. maddesinde düzenlenen koşullar gerçekleşmiştir. O halde, pek kötü davranış sebebiyle boşanmaya karar verilmesi gerekirken, mahkemece TMK 166/2. maddesine göre boşanmaya karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA,  oybirliğiyle karar verildi.

Suç İşleme veya Haysiyetsiz Hayat Sürme Nedeniyle Boşanma Davası

Bu nedene dayanarak boşanma davası açma hakkı elde edilebilmesi için önce  kategorilere ayırarak inceleyelim:

Suç İşleme Nedeni ile boşanma davası açılabilmesi için işlenen suçun küçük düşürücü bir suç olması ve artık evlilik birliğinin devamı-birlikte yaşanılması diğer eşten beklenilmemesi gerekmektedir. Küçük düşürücü suç ile kast edilenin ne olduğuna gelince böyle bir suçun toplum nazarında kişilerin yüzünü kızartması, onları utandırması rencide etmesini anlamak gereklidir. Küçük düşürücü suç olarak nitelenebilmesi için hakimin her somut durumun özelliğine bakarak karar vermesi gerekecektir.

Haysiyetsiz Hayat Sürme nedeni ile boşanma davası açılabilmesi için yine taraflardan birinin haysiyetsiz bir yaşam sürmesi ve diğer eş için artık birlikteliliğin devamının mümkün olmaması gerekmektedir. Haysiyetsiz yaşam sürme ile kast edilen ise, evlilik birliğine yakışmayan kişinin itibarını, kendisine saygısını, şerefini zedeleyen bir yaşam tarzı olarak ifade edilebilir. Böyle bir yaşamı benimseyen biri ile evli kalması kendisinden beklenemeyen kişinin bu sebebe dayanılarak boşanma hakkı olacaktır.

Örnek Yargıtay Kararı

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2016/20524 E. , 2018/8173 K. 27.06.2018 T.

Dava, Türk Medeni Kanununun 163. maddesinde yer alan suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürmehukuksal sebebine dayalı boşanma istemine ilişkindir. Türk Medeni Kanununun 163. maddesi hükmüne binaen boşanma kararı verebilmek için suç teşkil eden fiilin evlendikten sonra yapılmış olması gerekir. Yapılan yargılama ve toplanan delillerden tarafların davalının işlediği suç tarihinden sonra evlendikleri anlaşılmaktadır. Bu halde Türk Medeni Kanununun 163. maddesine dayalı boşanma kararı verilebilmesi için gerekli olan işlenen suç nedeniyle diğer eş için birlikte yaşamanın beklenemez hale gelmesi koşulu gerçekleşmediğinden davacının davasının reddine karar vermek gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda 1. ve 2. bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, oybirliğiyle karar verildi.

Terk Nedeniyle Boşanma

Terk nedenine dayanarak boşanma davası açılabilmesi için kanunda bazı şartlar öngörülmüştür. Bu şartlar şunlardır :

  • Eşlerin birlikte yaşadıkları ortak konutun eşlerden biri tarafından terk edilmesi : Eşlerin birlikte evlilik hayatlarını sürdürdükleri ortak konut eşlerden biri tarafından evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek amacıyla terk edilirse veya eşlerden biri haklı bir sebep yokken ortak konuta dönmüyorsa ortak konutun terkinin ilk şartı sağlanmıştır. Ancak; eşini ortak konutu terk etmeye zorlayan yahut eşini ortak konuta dönmesini engelleyen taraf da terk etmiş sayılır.
  • Terkin en az 6 ay sürmesi ve halen devam etmesi : Terk eden eşin en az 6 aydır ortak konuta dönmemiş olması, onu terk etmesi ve bu eylemini halen devam ettiriyor olması gerekmektedir.
  • Terk eden eşe ihtar çekilmesi : Konutu terk eden eşe karşı diğer taraf usulüne uygun olarak noter veya hakim kanalıyla ihtar çekilmesi gerekmektedir. İhtar ile ilgili olarak ; terk eden eşe karşı çekilecek ihtarda terk eden eşe 2 ay içerisinde ortak konuta dönmesi gerektiği dönmemesi durumunda ise doğacak sonuçlar hakkında uyarılarda bulunulması gerekmektedir. Ayrıca boşanma davası açmak için gereken süre zarfının 4. ayı sonlanmadıkça ihtar talebinde bulunulamayacağı gibi ihtardan sonra 2 aylık sürede beklenmeden dava açılamaz. İhtar gerektiğinde ilan yolu ile de yapılabilir.

Boşanma davasında özel boşanma sebepleri içerisindeki Terk nedenine dayanarak terk edilen eşin boşanma davası açması için hak düşürücü süre öngörülmemiş yalnızca dava açma ve usulüne uygun ihtar çekilebilmesi için gereken sürelere riayet edilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde mahkeme ihtarın usulsüzlüğü nedeniyle terk nedeni ile boşanma davasını reddedecektir.

Yargıtay Kararı

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2017/6538 E. , 2019/3363 K.25.03.2019

Davacı erkek tarafından terk hukuki sebebine dayalı ( TMK m. 164) boşanma davası açılmış, ilk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, davanın kabulü ile tarafların Türk Medeni Kanunu’nun 164. maddesi uyarınca boşanmalarına karar verilmiş, verilen karar davalı kadın tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince “Terk ihtarından önce 26.01.2015 tarihinde davalı kadın tarafından tedbir nafakası davasının açıldığı, kadının bu talebinin haklı görülerek davalı ve müşterek çocuk yararına tedbir nafakasına hükmedildiği, kararın 17.12.2015 tarihinde kesinleştiği bu sebeple kadının tedbir nafakası davasında ayrı yaşamakta haklılığının kanıtlanması nedeniyle terk ihtarının hukuki sonuç doğurmayacağı, terk ihtarının geçersiz olduğu” gerekçesiyle davalının istinaf başvurusu kabul edilerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davacının terk hukuki sebebine dayalı boşanma davasının reddine karar verilmiş, verilen iş bu karar davacı erkek tarafından temyiz edilmiştir.

TMK M.164, taraflardan birinin evlilikten kaynaklı sorumluluklarından kurtulmak amacıyla diğerini terk ettği veya haklı bir nedensiz evlilikkonutuna gelmediği ve dönmediği halde, ayrılık en az altı ay sürmüş ise ve bu durum devam ediyorsa, talebe binaen hakim tarafından çekilen ihtarın da sonuçsuz kalması durumunda terk edilen eşin, boşanma davası açabileceğini hükme bağlamıştır. Davacı koca 23 Temmuz 2015 tarihinde ihtar isteğinde bulunmuş, isteğe binaen verilen karar davalı kadına 24.07.2015 tarihinde tebliğ olmuş, aradan yasanın aradığı iki aylık süre geçtikten sonra 14.12.2015 tarihinde boşanma davası açılmıştır.

Davalı ihtar istek tarihinden önceki dört aylık fiili ayrılık döneminden evvel 26.01.2015 tarihinde nafaka isteğinde (TMK m. 197) bulunmuş ve bu istek haklı kabul edilerek 26.02.2015 tarihinde nafakaya hükmedilmiştir. Ve karar da 17.12.2015 tarihinde kesinleşmiştir. Nafaka davası dört aylık fiili ayrılık döneminde açılmamıştır. Açılan nafaka davası sonucunda kabul edilen nafakayla alakalı kararın fiili ayrılık döneminde kesinleşmiş olmasının terke dayalı davaya etkisi yoktur. Nafaka hükmü lehine nafakaya hükmedilenin, dava tarihi itibariyle ayrı yaşamakta haklı olduğunu gösterir. Tersinin kabulunde, nafaka davası açan ve nafakaya hükmedilen eş hakkında artık terke dayalı boşanma davası açılamaz sonucunu doğurur. Yasanın düşündüğü amaç bu değildir. (H.G.K ‘nun 18.11.1998 gün ve 824/2-820 sayılı, 2.H.D’nin 27.09.2005 tarihli 11274-12936 sayılı kararı).

Toplanan delillerle de taraflar arasındaki ayrılığın altı aydan fazla sürdüğü anlaşılmaktadır. Bu halde ihtar kanuni şekillere uygundur. Terk sebebine dayalı davanın reddedilebilmesi için terkte haklılığın değil, eve dönmemekte haklılığın kanıtlanması gerekmektedir. O halde toplanan delillerle, ihtarın samimi olup olmadığı, davalının ihtara uymamakta haklı olup olmadığı değerlendirilerek sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ Yukarıda gösterilen sebeple kararının BOZULMASINA,oybirliğiyle karar verildi.

Akıl Hastalığı Nedeni ile Boşanma Davası

Boşanma davasında özel boşanma sebepleri içerisindeki Akıl hastalığı nedenine dayanarak eşlerden birinin boşanma davası açabilmesi için akıl hastalığının evlilik birliği içinde meydana gelmesi gereklidir. Ayrıca bu akıl hastalığının iyileşme olanağı bulunmamalıdır. Akıl hastalığının iyileşme olanağının bulunmadığı resmi sağlık kurulu tarafından alınan raporla tespit edilmelidir. Ayrıca bu akıl hastalığının diğer eş için ortak hayatı çekilmez kılması gerekmektedir. Akıl hastalığı nedeniyle diğer eş için evlilik birliğinin devamı katlanılamaz hale gelirse bu durumda akıl hastalığı nedeni ile diğer eşin boşanma davası açma hakkı bulunmaktadır. Bu nedene dayanarak boşanma davası açma hakkı herhangi bir hak düşürücü süreye tabi değildir.

Yargıtay Kararı

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2014/6403 E. , 2014/24855 K. 05.12.2014 T.

Davalı koca Türk Medeni Kanununun 405. maddesi gereğince kısıtlanmış ve kendisine vasi tayin edilmiştir. Davalı akıl hastasıdır. Akıl hastalığına dayalı bir boşanma davası da bulunmamaktadır. Davacı kadın TMK 166/1 maddesinde düzenlenen evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayalı olarak boşanma davası açmıştır. Türk Medeni Kanununun 166/1-2. maddesi uyarınca boşanmaya karar verebilmek için, davalının az da olsa kusurunun varlığının kanıtlanması gerekir. Belirtildiği üzere, davalı koca akıl hastası olduğundan kendisine yüklenilebilecek bir kusur yoktur. O halde, davacı kadının şiddetli geçimsizlik sebebine dayalı davasının reddi gerekirken; yazılı biçimde karar verilmesi yasaya ve usule aykırı olup; bozmayı gerektirmiş olsa da, boşanma hükmü temyiz edilmediğinden bu husus bozma nedeni yapılmamış yanlışlığa işaret etmekle yetinilmiştir.

Her ne kadar boşanma davasını taraflar kendisi de açabilmekte ise de, hak kayıplarını önlemek ve yargılamanın gereksiz yere uzamasını önlemek adına Boşanma Avukatı ile davaların takibinin sağlanması her iki taraf için de faydalı sonuç doğurmaktadır.

Boşanma Davası Nasıl Açılır?

Boşanma Davası Nasıl Açılır?


Boşanma davası nasıl açılır? sorusunun cevabını vermeden önce hangi türde dava açılacağının belirlenmesi gerekir. Bu belirlemeden sonra gerektiğinde hangi hukuksal nedene dayanıldığı boşanma dava dilekçesi içeriğinde belirtilmelidir. Ardından yetkili mahkemeye davacı taraf iki suret dava dilekçesi ve delil ekleri ile başvurarak davasını açabilmektedir.

Boşanma Davası

Türk Hukuku’nda yasal olarak evli çiftlerin artık evliliklerini devam ettiremedikleri takdirde başvurabilecekleri kurum olarak boşanma bulunmaktadır. Boşanmak isteyen çiftler mahkemeye başvurarak şartlarını taşıdıkları takdirde anlaşmalı boşanma davası açma veya taleplerinin birbirleri ile örtüşmedikleri durumlarda çekişmeli boşanma davası açmak için imkanları vardır. Boşanma davasının diğer hukuk davalarından farklı usullerle yürütülmekle birlikte bazı farklılıkları bulunmaktadır.

Boşanma Davasında Yetkili ve Görevli Mahkeme

Boşanma davalarında Görevli Mahkeme Aile Mahkemeleridir. Aile Mahkemelerinin olmadığı yerlerde boşanma davaları, Asliye Hukuk Mahkemeleri’nde (Aile Mahkemesi sıfatıyla) görülmektedir.

Boşanma davasında Yetkili Mahkeme Türk Medeni Kanunu’na göre;

  • Tarafların davadan önce son 6 ay birlikte oturdukları yer mahkemesi veya ,
  • Taraflardan birinin yerleşim yeri mahkemesidir.

Boşanmak isteyen tarafların davayı açabilecekleri yer mahkemesi hususunda seçimlik hakları bulunmaktadır.

Boşanma Davasında Yargılama Usulleri

Boşanma davasında yargılama usulü açısından Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’na ek olarak şu hususlara da dikkat edilmektedir;

  • Vicdani kanaat : Boşanma davasında hakim dayanılan olguların varlığına vicdanen kanaat getirmelidir. Hakim vicdanen kani olmadıkça bunlar ispatlanmış sayılamaz.
  • Yemin yasağı : Hakim boşanma davasında dayanılan olgulara ilişkin tarafların talebi veya kendiliğinden yemin teklifinde bulunamaz.
  • İkrar : Tarafların ikrarda bulunmaları hakimi bağlamaz.
  • Onay : Boşanma davasının fer’i sonuçlarına ilişkin anlaşılması halinde bu anlaşmalar hakim tarafından onaylanmadıkça geçerli değildir.
  • Gizlilik : Taraflardan birinin talebi ile hakim duruşmaların gizli yapılmasına karar verebilir.
  • Serbestlik : Hakim sunulan kanıtları serbestçe takdir eder.

Boşanma Davası Türleri

Boşanma davası yukarıda da bahsedildiği üzere anlaşmalı ve çekişmeli olmak üzere iki türlüdür.

ANLAŞMALI BOŞANMA

Çekişmeli boşanmanın uzun sürmesine rağmen anlaşmalı boşanmanın kısa sürede sonlanması, tarafların ikisinin de evlilik birliğini sonlandırmak istemeleri ve taleplerinin birbirleri ile uyuşmaları vesair sebeplerle anlaşmalı boşanma yaygın olarak Hukukumuzda yer edinmektedir. Boşanmak isteyen çiftlerin birbirleri ile uyumlu talepleri ve gerekli yasal şartların sağlanması durumunda çiftlerin anlaşmalı boşanmaları mümkündür.

Anlaşmalı Boşanma Şartları

Anlaşmalı boşanma davası şartları şunlardır;

  1. Evlliliğin en az 1 yıl sürmesi : Boşanmak isteyen çiftlerin anlaşmalı boşanma yolu ile boşanabilmeleri için evliliklerinin en az 1 yıl sürmeleri gerekmektedir. Bu bir yıllık süre sadece resmi nikahlı geçen evlilik süresini kapsamakta birlikte yaşama, nişanlılık gibi durumları kapsamamaktadır.
  2. Boşanmak amacıyla tarafların mahkemeye birlikte başvurması veya bir eşin diğerinin açtığı davayı kabul etmesi : Diğer bir şart olarak kanun boşanmayı talep eden eşlerin mahkemeye birlikte başvurmalarını bir yol olarak öngörmüştür. Taraflar ortak dilekçe verebilerek birlikte boşanma iradelerini gösterebildikleri gibi taraflardan birinin açtığı boşanma davasını diğer eşin kabul etmesi (bütün talepleri) ile de anlaşmalı boşanma gerçekleşebilir. Yahut çekişmeli olarak süren bir boşanma davasında taraflar bunu anlaşmalı boşanma davasına çevirebilirler.
  3. Boşanmayı talep eden eşlerin hakim huzurunda bunu gerçekleştirmeleri : Boşanmak isteyen tarafların ikisini de hakimin dinleyerek rızaları ile boşanmak istediklerine kanaat getirmesi gerekmektedir. Yani taraflardan birinin iradesinin sakatlanmadığına hakimin kanaat getirmesinin ardından boşanma gerçekleşebilecektir. Bunun yolu da hakimin tarafları huzurunda dinlemesi ile gerçekleşecektir.
  4. Hakimin boşanmayı uygun bulması : Hakimin boşanmayı uygun bulması evliliğin mali sonuçları ve çocukların durumunun düzenlenmesini uygun bulmayı içermektedir. Evlilik yalnızca tarafların medeni durumlarını değiştirmekle kalmaz ayrıca evliliğin sonlanmasının oluşturacağı bazı maddi sonuçlar da ortaya çıkar. Bunlar maddi manevi tazminat istenip istenmemesi, iştirak ve yoksulluk nafakası gibi durumlar olacaktır. Ayrıca tarafların çocuğunun bulunması durumunda çocuğun durumunun da belirlenmesi gerekecektir. Çocuğun velayetinin kimde kalacağı, velayeti alamayan tarafın çocukla şahsi münasebetinin ayarlanması gibi düzenlemeleri içermektedir. Anlaşmalı boşanmada bu hususların da düzenlenerek hakimin onayına sunulması ve diğer şartlara ek olarak hakimin bunu uygun bulması da gerekmektedir. Hakimin gerekli gördüğü takdirde bunlar üzerinde değişiklik yapma hakkı da bulunmaktadır. Hakimin yapmış olduğu bu değişiklik taraflarca da onaylanırsa anlaşmalı boşanma gerçekleşebilecektir.

ÇEKİŞMELİ BOŞANMA

Boşanmak isteyen tarafların gerekli yasal şartları sağlayamaması ( evliliğin 1 yıldan kısa sürmüş olması gibi) veya boşanmanın sonuçları konusunda taleplerin birbirleri ile uyuşmaması gibi sebeplerle anlaşmalı boşanamamaları durumunda çekişmeli boşanma imkanları da mevcuttur. Çekişmeli boşanma davasında boşanma nedenleri olarak genel boşanma sebebi ( evlilik birliğinin sarsılması) ve özel boşanma sebepleri mevcuttur.

Belirtmek gerekir ki; özel boşanma nedenlerinden birine dayanılarak açılmış bir boşanma davasında nedenin varlığı kanıtlanırsa hakim boşanmaya hükmetmek zorundadır. Boşanma davası açılırken hem özel boşanma sebepleri hem de genel boşanma nedenine dayanılarak dava açılabilir. Özel boşanma sebeplerinin varlığı ispatlanamadığı takdirde genel boşanma nedenine dayanarak boşanmaya hükmedilebilir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2016/10328 E. , 2018/2053 K. 15.02.2018 T.
Dava; hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış, (TMK m.162), suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme (TMK m. 163) belirtilen özel boşanma sebepleri ile bu kabul edilmediği takdirde evlilik birliğinin sarsılması (TMK m.166/1) sebebiyle boşanma talebine ilişkindir.

Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme fiilleri özel boşanma sebebi yanında genel boşanma(TMK m. 166/1) sebebi de oluşturur. Bu durum karşısında kalan eş isterse bu özel sebeplerin yanında genel sebebe, isterse birine veya birkaçına birlikte dayanarak boşanma talep edebilir.

Davacı taraf öncelik ile özel boşanma sebeplerine dayanarak boşanma davası açmış olduğu için, ilk olarak özel boşanma sebeplerinin bulunup bulunmadığı belirlenecek ve var ise, buna dayanılarak özel boşanma sebeplerinin gerçekleşmediği durumda, deliller TMK m. 166/1-2 genel boşanma sebebi çerçevesinde değerlendirilerek bunun sonucuna göre karar verilecektir. Dosyada toplanan delil ve kanıtlar ilk olarak özel boşanma sebepleri çerçevesinde değerlendirilip, sonucunca karar verilmesi gerekir iken, bu husus gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır ve bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, … oybirliği ile karar verildi.

GENEL BOŞANMA SEBEPLERİ

Özel boşanma sebepleri bulunmayan veya uygulanamayacak durumda olan durumlarda taraflar genel boşanma nedenine dayanarak boşanma davası açabilirler. Ancak böyle bir durumda boşanma nedeni olarak tarafların; ‘’evlilik birliğinin ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede sarsılması’’ gerekmektedir.

Genel boşanma nedenine dayanarak açılan boşanma davasında davayı açan tarafın karşı tarafın kusurunu ispat ederek hakimin boşanma yönünde kanaatini oluşturması gerekmektedir. Yani böyle bir durumda taraflar birbirlerinin kusurları iddia ve ispat ederek hem evlilik birliğinin sarsılmış olduğunu hem de karşı tarafın kusurunu ispat etmelidir. Kusur durumu ise şunda belirleyici olmaktadır: Davayı açan davacı taraf karşı tarafın kendisinden daha kusurlu olduğunu ispat ederse karşı taraf boşanmak istemese de hakim boşanmaya hükmedebilecektir. Ancak davacı karşı tarafın daha kusurlu olduğunu ispat edemezse kendisinin daha kusurlu olduğu karşı tarafça ispatlanırsa ve eğer karşı taraf boşanmak istemiyorsa davası reddedilebilecektir. Yani tarafların boşanmalarına hükmedilmez. Ancak bunun da istisnası şudur ki; evlilik birliğinin devamında davalı taraf ve çocuklar için korunmaya değer bir yarar kalmaması durumunda yapılan bu itiraz hakkın kötüye kullanılması olarak görülür ve kabul görmez. Tarafların boşanmalarına hükmedilebilir.

Evlilik birliğinin ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenilmeyecek derecede sarsılması şeklinde olan genel boşanma nedenine dayanak oluşturan vakıalar iddia edilip ispatlanır ve Mahkemece bunların evlilik birliğini sarsıp sarsmadığı takdir edilir. Taraflar evlilik birliğinin sarsıldığına ilişkin vakıalarını, davaya ilişkin ispat vasıtalarını (nasıl ispat edecekleri), delillerini, taleplerini açıkça belirtmelidir. Mahkemece vakıaların evlilik birliğini sarstığına ve artık ortak hayatın sürdürülemeyeceğine kanaat getirilirse boşanmaya hükmedilecektir.

Evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olmasının kanunda sayıldığı bir hal olarak ise şu gösterilebilir. Boşanma nedenlerinden birine dayanarak açılan boşanma davasının reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleşmesinin üstünden 3 yıl geçmesine rağmen ortak hayatın ne sebeple olursa olsun yeniden kurulamaması durumunda evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu durumda eşlerden birinin talebiyle boşanmaya hükmedilebilecektir.